Recent Posts

3 Ekim 2010 Pazar

KURU SEBZE DOLMASI



Ben geldim.
Nihayet uzun bir aradan sonra tekrar buradayım.

Yokken neler oldu?
Gece gündüz demedim çalıştım...
Karşılığında kendime araba hediye ettim.
Berfu'muzu evlendirdik. Yazılara ara verme sürecinin başlaması o yoğunluğa denk gelir hatta...
Düğün öncesi kına için Mersin'deydik. Düğün için İstanbul'a geri döndük.
Eren'imizi evlendirdik; Adana'ya gittim.
Bayramda Mersin'deydim.
Gonca'mızı evlendirdik; Adana'ya gittim.
Koskoca yaz tatilinde sadece bir haftasonu Bozcaada'ya gittim; tatil bu yani.
Biraz daha kilo verdim. Böylece toplam 12 kiloya ulaştım, yuppi!
Sonra bir haftasonu iş için Sapanca'ya gittim.
Durumdan da anlaşılacağı gibi boş kaldığım her an dinlendim veya nefes almak için kendimi dışarı attım.


Bir düşündüm de, birkaç aylık yaz mevsimi içine bayağı fazla ufak gezi sığdırmışım. Ailece gezmeyi çok severiz zaten; yurdumdaki her memleket bizim için bir değer, her insandan öğrenecek bir şey var.
Acayip de kolay adapte oluruz. Evlerindeki keyifli sofralarına davet ederler.
Annemler Batman'dayken öğrendiğim bir yemek...
Çok da zahmetlidir aslında; ama madem bu kadar arayı açtım, abidik kubidik bir şey yapmayayım dedim.
Ön hazırlık, fotoğraflar, fotoğrafların düzenlenmesi, pişme süresi derken tüm günümü aldı.
Ama bence değdi.


Ne lazım?
Yaklaşık 50 adet kurutulmuş sebze (Patlıcan-kabak-biber)
1/2 kg kuzu eti (kıvırcık kuzudan, böylece kokmuyor. Minik minik doğradım)
1 demet taze reyhan
1 demet maydonoz
2 soğan
6-7 diş sarmısak
7-8 tane yeşil biber ( Ben tombul köy biberlerinden kullandım)
1 tane domates
1 su bardağı pirinç
1 çorba kaşığı acı biber salçası
1 çorba kaşığı domates salçası
1 tatlı kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı pul biber
1 tatlı kaşığı tuz
3 çorba kaşığı nar ekşisi
1/2 su bardağı zeytinyağı (Yağlı güzel oluyor hiiiç laf etmeyin!)



Nasıl yaptım?

1. Kuru sebzeleri ayrı ayrı 15'er dakika suda haşladım. Süzüp, soğuk sudan geçirdim.
2. Tüm iç malzemelerini minik minik doğrayıp karıştırdım.
3. Üzerlerinde biraz boşluk bırakarak gevşek gevşek doldurdum. Sebzelerin ağızlarını kapatıp tencereye dizdim.
4. Üzerine ağırlık yapması için tabak koyup, tencerenin yarısına kadar su koyup pişirdim.
Pişmesine yakın da Batman'dan getirdiğim tane sumaklardan bir avuç kaynatıp, sumak ekşisini de tencereye döktüm.
5. 5 dakika daha pişirip altını kapattım.

30 Mayıs 2010 Pazar

HAVUÇLU MUFFIN



Her doğum günümde garip bir duygu kaplar içimi. 1 yaş daha yaşlanmanın hüznü filan değil ama; sanki o gün her günden farklı olmak zorundaymış gibi; saatler avcumun içinden kayıyormuş gibi...  Eğer güzel şeyler olmazsa o gün boşa gidecekmiş de 1 yıl daha beklemek zorunda kalacakmışım gibi!

Çok özenirim o yüzden. Daha önce giymeyip özel zamanlara sakladığım veya kendime gerçekten yakıştırdığım güzel kıyafetlerimi giymeye çalışırım. Daha önce hiç gitmediğim ama merak ettiğim yerlere gitmeye çalışırım. Daha önce yemediğim ilginç şeyleri yemeye çalışırım.

Kendime başka nasıl türlü bir ödül verebilirim? Nasıl kendime sürpriz yapabilirim, şaşırtabilirim?

Kalabalık kutlamaları da sevmem mesela. Çünkü o kadar çok insanı memnun etmekle uğraşmak istemem; onlarla ilgilenmek istemem açıkçası. Benim günüm o gün yahu, kimseyle uğraşamam, kendimle ilgilenmeliyim! Önemli olan insanlar değil, mekan da değil aslında; ben o gün nerede ve kiminle olmak istiyorsam öyle olması...

Geçen Salı doğum günümdü.
Aynen anlattığım gibi 3 kişilik bir parti kurguladım.Ben, Miyaw, Boncuk...
Boncuk benim 12 yaşımdan beri arkadaşımdır; yıllar sonra izini sürüp bulduğum. İyidir hoştur. Kötü gün dostudur. Bu güzel günümde yanımda olmaması önemli değildir. Yine de kendisine bir çift lafım mevcuttur.

Mekanın önemli olmasına bozulup gelmeme kararını bana mail atmak suretiyle bildirdi. Çok kurumsaldır da kendisi :)
Şu an açıklıyorum; pişman değilim :) Seni memnun etmeye uğraşmadığım için pişman değilim, çünkü benim günümdü o gün. Tıpkı senin doğum gününde sen kendini özel hissedesin diye uğraştığım gibi, senden de aynı şeyi beklediğim için ise çok üzgünüm. Sen sanırım İstanbul'lu oldun artıkın. Ben hala Çukurova'lıyım, kafam ve kalbim öyle çalışmakta.

Hala iki elin parmaklarını geçmeyen sıkı dostlarımdan lafımı esirgemiyorum, kendimi kasmıyorum onların yanında; yani kendim oluyorum. Birşey söylemek istediğimde zırt diye söylüyorum mesela; mail atmıyorum. Ve galiba onlardan da aynı samimiyeti bekliyorum.
Israrla bekliyorum yahu! Yılmadım yani!

Beni yalnız bırakmayan ve bilumum şımarıklıklarıma ses etmeyen kadim dostum Miyaw'a da teşekkür ediyorum. Nereye gittiğimizi ve ne yediğimizi merak edenler için Miyaw'dan gelsin; yıkılmadık ayaktayız
Genel konseptten de oldukça saptım farkındaysanız :)

Öhöö öhööm evet efendim bugün sizlerle bol cevizli, mis gibi tarçın kokulu, bir o kadar da sevimli minnoş minnoş muffinler yapacağız... Yani ben yaptım da siz de yapın diye diyorum :)



Ne lazım?

3 yumurta
1,5 bardak şeker
1 adet rendelenmiş havuç
2 bardak un
1/2 bardak sıvı yağ
1 bardak süt
1 bardak dövülmüş ceviz
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu

Nasıl yaptım?

1. Yumurta ve şekeri çırptım. Bembeyaz oldu.
2. Kalan sıvı malzemeleri ekleyip biraz daha çırptım.
3. Tüm kuru malzemeleri ekleyip biraz daha çırptım.
4. En son havuç ve cevizi ekleyip azcık karıştırdım.
5. Küçük muffin kalıplarına paylaştırarak 180 derece önceden ısınmış fırında pişirdim.
6. Yerseniz kilo alırsınız. Yapın ama yemeyin.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

REÇELLİ MUFFIN ÇÖREK


Güzel yemek yapmak yetenek işi mi? Belki biraz. Ama bence iyi yemek yapmak için hem zihinsel zekanın, hem duygusal zekanın, hem de ruhsal zekanın (S.Q-Başarının gizemli boyutu diye de adlandırılıyor) gelişmiş olması lazım.
Düşünmek lazım, vakit ayırmak lazım, hesap yapmak lazım. Hayal etmek lazım.
Buradaki fikri görünce çok parlak ve zekice olduğunu düşündüm mesela. Muffin değil tam anlamıyla, ama şekli şemali mayalı bir hamura göre çok düzgün. Pufidik pufidik bir şey işte.
Ben tarifi biraz değiştirdim.



Ne lazım?

Hamuru için:
1 bardak ılık süt
1/2 bardak sıvı yağ
4 çorba kaşığı şeker
1 paket instant maya
3 bardak un
1/2 paket kabartma tozu
1/2 çay kaşığı tuz

İçine:
3/4 bardak marmelat (Ben çilek reçelini mutfak robotunda çektim)
Ceviz
Fındık
Kuru üzüm (Yarım saat kadar suda beklettim)
Tarçın


Nasıl yaptım?

1. Hamur için gerekli olan tüm kuru malzemeleri karıştırdım. (Maya hariç)
2. Ortasını açıp mayayı koydum. Mayanın üzerine ılık sütü de döküp yoğurdum. Bir bez ile örterek 1 saat kadar mayalanması için bıraktım.
3. Kabaran hamuru yaklaşık 5 mm kalınlığında açtım ve reçeli sürdüm.
4. Üzerine tarçın, ceviz, fındık ve kuru üzümü serptim. Sonra uzun kenarından kıvırarak rulo yaptım.
5. Bu ruloyu 12 eşit parçaya bölerek muffin kalıbına yerleştirdim. Yarım saat daha iyice mayalanması için beklettim.
6. Soğuk fırına koyup, 180 dereceye ayarladım.
7. Üzerleri kızarınca olmuş demektir. Çok sıcakken kalıplardan çıkarmamak lazım. Afiyet şeker bal olsun.

13 Mayıs 2010 Perşembe

LİMONLU TARTOLET


Her fırsatta söylüyorum; Mersin'liyim ben. Sokakları turunç çiçeği, limon çiçeği kokan bir şehirde büyüdüm.
Bahar aylarında hele, İstanbul'un ne olduğu belirsiz, puslu, basık havasından eser yoktur bizim orada.
Mart'ın sonu-Nisan'ın başı gibi ağaçlarda turunç çiçekleri açmaya başlar. Rüzgar tatlı tatlı eser. O çiçeklerin kokusunu duyunca gözlerini kapatır insan, o çiçek sen olursun o anda. Rüzgarla salınıp misler gibi kokan...
Güneş de hep oradadır; bir görünüp bir kaybolmaz çoğunlukla.
Narenciye memleketi ya, limon öyle tane hesabı satılmaz mesela. 3 kilosu 1 lira!
Cumartesi günü misafirimiz vardı. Mersin'den Zehra Teyze -ki kendisi Erdocan'ın annesi olur- ve Sevinç -ki kendisi Erdocan'ın kardeşi olur.
Limonlu birşeyler yapmalıydım. Belki az önce söylediğim şeyler yüzünden, düşünmedim başka çeşit birşey yapmayı. İllaki limon yani :)
Geçen hafta Remzi Kitapevi'nden aldığım kitaplarımı karıştırdım.
Annemin pasta defterini de karıştırdım. Ortaya karışık birşeyler çıktı sonunda her zamanki gibi.
Tereyağlı tart hamuru Maxine Clark'ın Tarts-Sweet and Savoury kitabından. Kreması annemin pasta defterinden.

Ne lazım?

Hamuru için (Rich shortcut pastry:
300gr un
1/2 çay kaşığı tuz
125 gr Sek Tereyağ (Soğuk ve sert olmalı; küp küp kesilecek)
2 yumurta sarısı
2 çorba kaşığı soğuk su

Kreması için:
1 yumurta
1 limon kabuğunun rendesi ve suyu
1 su bardağı su
1 çorba kaşığı buğday nişastası (suda eritilecek)
1 tatlı kaşığı Sek tereyağ

Mereng için:
2 yumurta akı
1 çorba kaşığı toz şeker
1 paket vanilya


Nasıl yaptım?
1. Bir kapta unu ve tuzu karıştırıp küp küp doğradığım tereyağını ve soğuk suyu ekledim.
2. Yumurta sarılarını da ekleyip, bıçakla karıştırdım.
3. Malzemeler karışınca yoğurmaya elimde devam ettim. Ele yapışmayacak bir hamur elde ediliyor; eğer un az gelirse 1'er tatlı kaşığı unu deneye deneye ekleyebilirsiniz.
4. Hamuru streç film ile sarıp, buzdolabına koydum; krema oluncaya kadar bekletmeniz yeterli olacaktır.
5. Gelelim kremaya. Yumurta ve şekeri mikser ile iyice çırptım.
6. Sonra bu karışımı tencereye alıp limon kabuğu rendesi, limon suyu ve nişastalı suyu ekledim.
7. Kaynamaya başlayıp katılaşacaktır. Ama muhallebi kıvamından da cıvık olacaktır; heyecan yapmayın.
8. Altını kapatıp tereyağını ekledim. Soğumaya bıraktım.
9. Dolaba koyduğum hamuru çıkarıp tartolet kalıplarına yaydım. (Hamuru merdane ile incelttim; böylece her yeri eşit kalınlıkta oluyor)
10. Tartolet kalıplarındaki hamura çatalla delikler açtım; üstlerine yağlı kağıt yayıp ağırlık yapması için içlerine nohut doldurdum. Böylece hamur fazla kabarmıyor ve içine krema doldurmak için yer kalıyor.
11. Önceden ısıtılmış 160 derece fırında 15 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarıp üstlerindeki ağırlıkları attım. Biraz çırpılmış yumurta sürmek gerekiyor bu aşamada içlerinin de kızarması için. Ama itiraf ediyorum ben sürmeyi unuttum! Tekrar fırına koyup 10 dakika daha pişirdim.
12. Fırından çıkmış ve soğumuş küçük tartolet kaplarımıza artık kremayı doldurabiliriz.
13. Yumurta akları, şeker ve vanilyayı mikserin en hızlı seviyesinde çırpmaya başladım. Koyu krema kıvamında bembeyaz birşey çıkıyor ortaya. Öyle ki kabı ters çevirdiğinizde bile bu beyaz köpükte bir akma, sarkma, hareket vs olmaması gerekiyor.
14. Beyaz köpüğü tartoletlerin üzerine düzensizce yayıp tekrar 180 derecelik fırına koydum. Başından ayrılmanızı çok tavsiye etmiyorum; zira hemen kızarıyor. Pembeleşince fırından çıkarabilirsiniz.
15. Ben bir de fırından çıkınca ısı tabancamla üstlerini daha çok kızartmayı tercih ettim. Ama bu çok gerekli bir ayrıntı değil sonuçta :) Afiyet, şeker bal olsun.
Ama dikkat topak topak et olmasın!

3 Mayıs 2010 Pazartesi

























 Basit şeyler de çok güzel olabilir aslında...
 






































Ne lazım?

Hazır milföy hamuru
1 yumurta
Haşhaş tohumu
Keten tohumu
Ayçekirdeği içi
Kaşar peyniri
Tulum peyniri

Nasıl yaptım?

1. Yumuşamış milföy hamurlarına çırpılmış yumurtayı sürdüm.
2. Bazılarını haşhaş tohumu ile, bazısını ayçekirdeği ve bazılarını da keten tohumu ile kapladım.
3. Onların da üstüne kaşar peyniri ve tulum peyniri serptim.
4. Şeritler halinde keserek kıvırdım.
5. Üzerlerine tekrar yumurta sürerek 190 derece fırında pişirdim.

Not: Daha değişik versiyon ve daha nefis fotolar için bkz. Cafe Fernando.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Eminönü

Bugün resmen Nişantaşı'nda mahsur kaldık. Beslenme uzmanından çıktıktan sonra bir süre boş sokaklarda yürüdük. Taksi yok, otobüs yok... Metro var dedik, yürümeye devam ettik. Karşımıza Remzi Kitabevi çıkmasın mı! Daldım hemen tabii, doğruca üst kattaki yemek kitaplarının olduğu bölüme; 3 tane kapıverdim.
Metroyu da kapatmışlar bu arada; Mecidiyeköy'e kadar yürüyüp metrobüse bindik; kan ter içinde...

Neyse bir şekilde vardık Eminönü'ne. Önceden araştırdığım kadarıyla pasta malzemeleri satan yerlerden en iyilerinden biriymiş Nüans... Sohbet muhabbet derken, iş yeri sahibinin de kızı reklamcıymış bu arada; oldukça fazla konumuz çıktı doğal olarak. Dükkandakilerin hepsi çok ilgiliydi.
Gözüm döndü resmen orada, tart kalıpları, modelleme malzemeleri, pasta çemberleri, makarna kesme aletleri derken ben dalıp gitmişim.  Aldıklarım şu şekilde: Büyük tart kalıbı, küçük tartölet kalıpları, ölçü kapları, muffin kalıbı veeeee en mutlu olduğum ise ısı tabancası! Artık gelsin creme brulee'ler, çeşit çeşit merengler efendim :)



Haftasonu bitene kadar

Düşünsenize, haftasonu yok! Tatil yok! Para kazanmanın anlamı kalır mı o zaman?
Kalmaz. Haftasonu için çalışıyoruz ya zaten.
Haftasonu geldi, kendimle kalmak istiyorum. İçimi dinlemek istiyorum.
Boş boş durmayayım ama. İyi birşey yapayım. Hem benim için iyi olsun, hem de sonra başkasına da iyiliği dokunsun kıyısından köşesinden. Ben de birşey ekleyeyim, birşey üreteyim.
Bunun duygusu bambaşka çünkü.
Sonra Pazar akşamı geldiğinde, çok kötü hissediyorum kendimi; yedik yine koca haftasonunu diye.
Yarın biraz kitap bakacağım. Kanyon'daki Remzi kitabevi beni oldukça mutlu ediyor mesela; başka yerde bulamadığım yabancı yayınlar bile var orada.  Evet, acaip güzel yemek kitapları da var.
Belki Eminönü'ne de giderim. Mutfak, pasta vb malzemeler bulabileceğim yerler varmış orada. Daha önce de aradım gerçi ama bulamadım malesef.
Fotoğraf da çekerim. Pek yeteneğim olduğu söylenemez ama uğraşıyorum işte. Bu arada fotoğraf kursuna başlayacağım Haziran'da. Daha güzel fotoğraflar koyacağım buraya artık.

Kararımı verdim o halde; bu haftasonu bitene kadar
  Biraz daha kilo verdiğimi öğrenmek
  Kendimle kalmak
  Bir kitap almak
  Yeni bir yer görmek
  Aşkla yapmak
  Yaptıklarımı paylaşmanın ve birşey daha üretmiş olmanın o nefis duygusunu tekrar yaşamak istiyorum...

27 Nisan 2010 Salı

ANNEMİN SUSAMLI KURABİYESİ


 Bazı tatlar vardır ya hani, ya da bazı kokular... Bir kişiye, bir mekana, bir zamana aittir. Onu hatırlatır yani... Bana annemi hatırlatan tatlar var mesela. Okuldan gelip daha çantamı bile fırlatmadan bir köşeye, bir bardak sütle ne yiyeceğimizi haber verirdi kardeşimle bana. Çaylı kek, batırığın kavrulmuş tahini, un kurabiyesi...

İşte o kavrulmuş tahin kokusuyla un kurabiyesi kokusunun birleşimi vardır bir de; annemin susamlı kurabiyesi!

Henüz anne olmadığım için, o kadar güzel olmaz belki ama ben denedim yine de...

1. Bir paket margarin
2. Bir çay bardağı kavrulmuş susam
3. Bir çay bardağı pudra şekeri
4. Bir paket vanilya
5. Bir paket kabartma tozu
6. Yarım çay kaşığı tarçın
7. Aldığı kadar un


Nasıl yaptım?

Öncelikle annemin pasta defterini kaçırdım. Malzemeleri hazırladım. Sonra margarin, susam, kabartma tozu, vanilya, tarçın ve pudra şekerini karıştırdım. En son da unu ekledim.
Hamuru buzdolabında yarım saat dinlendirdim.
Cevizden biraz küçük yuvarlaklar yaparak, 180 derece fırında pembeleşmeye başlayana kadar pişirdim. (Pembeleşene kadar değil, pembeleşmeye başlayana kadar)
Üzerine de pudra şekeri+tarçın karışımı serptim.

19 Nisan 2010 Pazartesi

ZEYTİNYAĞLI ENGİNAR

Yemek yapmaktan daha güzel olan şey, yemek yemek... Dün şuna karar verdim: Yemek yemekten daha güzel olan şey, istediğini giyebilmek. Belki bu biraz elmalarla armutları karşılaştırmak gibi oldu ama ikisi de insana haz veren şeyler değil mi? Ve artık şuna eminim ki, daha sağlıklı olmak ve daha iyi hissetmek için bazı yemeklerden vazgeçebilirim :)

Dün bir pantolon aldım mesela. Daha önce o mağazanın hiç bir şeyi olmazken üzerime, şıp diye oluverdi açık mavi renkli jean! Şok şok şok! Beni gören zannederdi ki, acaip önemli birşey başarmışım, çocuklar gibi şendim yani :)

Neyse, geçen hafta verdebildiğim 300 gr'ın ardından, beslenme uzmanım bana bol enginarlı bir liste vermişti. E çok severim zaten! Bu sabah erkenden uyanıp yapıverdim. Enginarın özel bir karakteri olduğuna inanıyorum. O kadar büyük yapraklı, tüylü müylü birşeyin içinden çıkan ufacık lezzetli bir çanak...


Ne lazım?
4 enginar (Çok büyük olanlar genelde kılçıklı oluyor; dikkat)
250 gr bezelye
1 havuç
1 soğan
Dereotu
Zeytinyağı
Tuz
Taze çekilmiş karabiber


Nasıl yaptım?
1. Soğanı ince doğrayıp, zeytinyağında biraz kavurdum.
2. Bezelye ve havucu ekleyip kavurmaya devam ettim.
3. Tuz ve taze çekilmiş karabiberi ekledim.
4. Enginarları da tencereye alıp, bezelyeleri enginar çanaklarına paylaştırdım.
5. Yaklaşık 1 bardak sıcak su ekleyip, kapağını kapattım.
6. Suyu bitebilir, sık sık kontrol etmek lazım. Havuç ve bezelyeler pişince enginar da pişmiş demektir.
7. Soğuk yenmesi gerekir :) Dereotuyla servis edilebilir.

Photographed by Aras

18 Nisan 2010 Pazar

Pazar sabahı...

Diyetteyken güzel bir Pazar kahvaltısı nasıl olur? Peynirinizi yumurta ile değiştiriveriyorsunuz, güzel bir omlet yapıyorsunuz. Yanına da yağ ilave edilmemiş domates-acı biber-salatalıktan oluşan salata ve taze nane...


OTLU OMLET





Evdeki tüm yeşil otlar (Benim omletimde nane, maydonoz, dereotu ve fesleğen var)
Kişi başı 1 yumurta
Tereyağ
İstediğiniz bir çeşit peynir (Benim omletimde beyaz peynir var)

10 Nisan 2010 Cumartesi

300 gr!

Gerçekten yemiyorum. Evet, bu blogtaki herşeyi ben yapıyorum ama vallahi de billahi de tadına bile bakmıyorum. Peki neden bu hafta sadece 300 gr verdim ben ey yüce Tanrım'm!

Beslenme uzmanım bunun normal olduğunu söyledi. Her bir kiloyu bir hafta almadığım gibi, her bir kiloyu da bir haftada veremezmişim. Hmmm mantıklı... Ama önümden geçen çilekli tartöletler, dereotlu poğaçalar, fıstıklı şöbiyetler... Sonracığıma içinde pirinç var diye yemediğim kabak dolmaları! Size sesleniyorum! Verdiğim kilolar çektiğim acılara değsin artık :)

Beslenme uzmanıma sevgiler saygılar... :) Bu haftaki listemi çok beğendim.

9 Nisan 2010 Cuma

Photographed by Miyaw


Özlem ablamın güvenli kollarından, başka bir bahçenin dikenli yollarında yürümeye başladım bu hafta. Biraz gergindim, biraz tedirgin, ama heyecanlı ve umutlu.
Çok içimden konuştum bu hafta, herkese bir cevap verdim :) İnsanların beni ne çok sevdiğini anladım, özlediklerini... Hiç farketmemişim önceden, öyle akışında gidiyormuş herşey, hiç düşünmemişim.
Şimdi farklı bir yerdeyim, farklı bir organizmanın içine girmiş bulundum. Bu organizmanın huyu nedir, suyu nedir, kuralları nedir, garip alışkanlıkları var mıdır -ki bence var :)- ne yer ne içer bilmiyorum. Ay nasıl geldim ben buralara, neden geldim onu da bilmiyorum. Ama sorgulamanın alemi yok artık, şimdi çalışma, alışma, bir de burada akışına bırakma zamanı. Zaman geçiversin, herşey iyi oluversin,

Ve bu buhranlar&düşünceler silsilesi içindeyken kendimi yine mutfakta buldum. Miyaw da geldi bu sefer; hem el verdi bana hem fotoları çekti. Çikolata kokusu bizi bizden aldı; acı Türk kahvesi eşliğinde...


Ne lazım?

160 gr beyaz çikolata
200 ml krema
1/2 paket vanilya
500 gr milföy hamuru
1 kase dondurulmuş böğürtlen
1 muz
Pudra şekeri ve kakao (süslemek için)

Nasıl yaptım?

1. Milföy hamurlarını ikiye bölerek tepsiye dizdim. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında, altın rengi olana kadar pişirdim.

2. Kremayı sos tenceresine aldım. Kaynamaya başlayınca ateşten aldım ve kırılmış beyaz çikolatalarla vanilyayı ekledim. Çikolata iyice eriyinceye kadar karıştırdım. Soğuyunca buzdolabına koydum.

3. Soğuyan çikolatalı kremayı mikser ile hızlıca çırptı Miyaw. (3-4 dakika kadar çırpılması lazım, ancak öyle kıvamı koyulaşıyor.)



4. Pişen puffları 2'ye ayırarak içine kremayı sürdük. Bazılarına böğürtlen, bazılarına da dilimlenmiş muzları koyarak kapattık.

5. Böğürlenli pufflara pudra şekeri; muzlu pufflara da kakao+pudra şekeri serptik. Çok güzel oldu.


4 Nisan 2010 Pazar

Pumpkin Pie

Miyaw'la Zencefil'e gitmiştik bir keresinde. Çok aç olmamamıza rağmen, masaya bir sürü şey söyleyip, hepsinin tadına bakma çabasına girmiştik. Hepsi için ayrı yorum yapacağız ya, çatlarız yoksa! Yemekler kadar arka masada oturan çift de bizi acaip meşgul etmişti. Taaa masanın bir ucundan sevgilisine ağzını uzatmak suretiyle diğer uca doğru uçan adam koparmıştı bizi :)

İşte o gün, masaya söylediğimiz tatlı "Pumpkin Pie"dı. Biraz az şekerliydi, bir de gereğinden çok yumuşaktı. Çamur gibi yani. Ama ben söylemiştim Miyaw'a, "ben bunu daha güzel yaparım" diye. Veeee yaptım.
Buyrun efendim.














































500 gr balkabağı (küp küp doğranmış)
4 çorba kaşığı su
3 yumurta
3 çorba kaşığı esmer şeker
2 kaşık un
1 çay kaşığı tarçın
Ceviz büyüklüğünde taze zencefil (rendelenmiş)
1 bardak süt

Tart Hamuru
250 gr un
4 çorba kaşığı pudra şekeri
125 gr tereyağ veya margarin (dolaptan yeni çıkmış olmalı)
9 çorba kaşığı soğuk su

Nasıl yaptım?





1. Tart hamurunu yapmak için yukarıdaki tüm malzemeleri karıştırıp iyice yoğurdum. Sonra üzerini bezle kapatıp buzdolabına dinlenmeye bıraktım.














2. Balkabaklarını küp küp doğrayarak tencereye koydum. Üzerine şeker ve 4 kaşık kadar su ekledim. Eğer buharlı pişiricide yapsaydım, ayrıca su eklememe gerek kalmayacaktı tabii. Balkabakları iyice yumuşayıncaya kadar ağzı kapalı şekilde, kısık ateşte pişirdim. Piştikten sonra çatalla ezdim.

3. Bu karışıma tarçın, rendelenmiş taze zencefili ekleyip soğumaya bıraktım.

4. Soğuduktan sonra unu, yumurtaları ve sütü ekleyerek şöyle bir karıştırdım.






















5. Buzdolabından hamuru çıkararak oklava ile incelttim. Yaklaşık yarım cm kadar incelttiğim hamuru tart kalıbına yerleştirdim, kenardaki fazlalıkları aldım. Sakın bu fazlalıkları atmayın, az sonra kullanacağız onları.

6. Hazırladığım harcı hamur havuzcuğunun içine döktüm.

7. Tartın kenarlarından artan hamuru tekrar incelterek, kurabiye kalıpları ile şekiller kestim ve tartın üzerini bunlarla süsledim.



8. Önceden ısıttığım 190 derece fırında tart hamuru hafif kızarıncaya kadar pişirdim. İç harcının da iyice pişmesi için, tepsinin üzerini alüminyum folyo ile kaplayarak 15 dk daha pişirdim.

9. Servis ederken üzerine pudra şekeri serpebilirsiniz.

Uyarlama: 200 Delicious Deserts by Sara Lewis.

Yeni bir başlangıç...

Genelde ilk yazılar düzenli yazılır. Benim yaptığım gibi ara bu kadar açılmaz. Aslında yazım 3 haftadır hazır; ama bir türlü vakit bulamadım. Benim kendime ayıracak hiç vaktim yoktu ki kış boyunca.
Ama bahar geldi artık, benim de hayatıma bahar gelsin ne olur! Bu ümitle ben de bir adım attım. Kafamda bir sürü soru, iyi mi yapıyorum kötü mü bilmiyorum. İyi olmasını ümit ediyorum.
Umarım herşey çok güzel olur bu baharda. Umarım yine hayatın dışında kalmam, pişman olmam, yine hep alnım açık olur, üstesinden gelirim. Umarım bu yeni işimde herşeyin altından kalkarım, kendime birşeyler daha katarım. Umarım biraz daha büyürüm ben bu baharda...
Ve umarım bloguma daha çok yazar, daha çok şey paylaşırım...

12 Mart 2010 Cuma

2009 neden iyi geçti?

Aynı isimli web sitemi alıp da, o teknolojiyi bir türlü beceremeyerek en iyisi bir yerden başlamak dedim. Sevgili arkadaşım Princess Feline'nin blogu da acaip imrendirdi beni tabii... Ve işte bana ait birşey...
Haa bir de şöyle şeyler oluyor bizim ajansta; blogu olanlar yoğun şekilde gazetelere dergilere filan çıkıyor ; röportajlar foto çekimleri havalarda uçuyor! Haber başlıkları da şöyle efendim: Bu ajansta herkesin bir hobisi var!

Evet, benim de var hobim. Blogumun adından da anlamışsınızdır belki. Her ne kadar bu isim sonucunda sevgili patronum "pansiyon sahibi kişi" ve diğer arkadaşlarım çeşitli şekillerde dalga geçmiş olsa da benimle inat ettim. "Cooked With Love" sitesinin sahibine olan küsüşüklüğümü açıklıyorum buradan... İsim Türkçe olunca komik oldu biraz. Komik/garip/spekülasyona açık vb. belki ama ileriki zamanlarda sizde burada amacın ne olduğunu anlayacaksınız diyeyim şimdilik.

Hayır, gizemli olmaya çalışmıyorum da daha tam içeriğimi hazırlamadım. "İçerik yönetimi" yapmadım daha dediğimde ise Princess'in verdiği tepki benim ruh hastası olduğum yönündeydi. Aman canım, her dakika birşeylerin yönetimini yapmaya, idare etmeye, derlemeye-toplamaya çalıştığım için ister istemez kalan zamanlarda da birşeyler yönetmeye çalışır olmuşum. Yooo yönetici değilim, gayet anam babam usulü "işçi" yazmakta iş sözleşmemde.

2009'un iyi geçmesinin nedenlerinden biri de bu işte. Yüksek lisans diplomamı almak suretiyle bir meslek grubuna dahil oldum. Hayır yani "İşletme" bitirince bir meslek erbabı olunmuyor ya! Bir doktor, bir mühendis değilsin yani, ne iş olsa yaparım abi konumundasın o vakit. Ama şimdi "Reklamcıyım" ben diyorum; bu işin kitabını da okumuş oldum nihayetinde. Şimdi bakıyorum da ardıma, insan düşünce denize, yüzmeyi öğreniyor bir şekil. Tırnaklarını geçiriyorsun bazen bir kayaya tutunuyorsun; sonra ümidini kaybedip kayıyorsun tekrar dalgalarla. Bazen boğulacak gibi oluyorsun ya, ben artık karaya çıkmak istiyorum dediğin an bir bakıyorsun ki, o denizin bir parçasısın artık. Nasıl kopasın?

Sonra ailem geldi buraya. Bu yaştan sonra beraber yaşanmaz dedim, nasıl olur dedim, amanın çok zor dedim ama başka nasıl dayanırdım janumun gidişine? (Bu konuya 2009 neden kötü geçti bölümüne değinmeyi düşünüyorum)

Bazı kararlar verdim hem ben 2009'da. Hayatımı daha iyi yönetmeye(!), gereksizarkadaşlarımı hayatımdan çıkarmaya, aslolanlarla daha çok vakit geçirmeye, daha çok hayata karışmaya, İstanbul'un tadını çıkarmaya, kendime daha iyi bakmaya, keyif aldığım şeylere daha çok vakit ayırmaya...

Keyif aldığım şeylere daha çok vakit ayırmaya...İşte bu noktada başlıyor aslında bu blog hikayesi. Çok yakında geliyor :)