Recent Posts

9 Mart 2012 Cuma

PATATESLİ OMLET



Her Pazar sabahı uyandırılma şeklim şudur: "Bu sabah bize ne yapacaksın Meriç koko?"

Koko nedir derseniz, bebekken yediğim ve içinde yumurta, süt, peynir, muz, bal gibi malzemelerden oluşan bir karışıma verdiğim isimmiş. Kazık kadar oldum ama hala bana koko diye hitap etmeleri güzel :) Anne-babalarımızın gözünde hep çocuk olarak kalacağız galiba, öyle değil mi?

Geçen Pazar sabahı da gelenek bozulmadı ve yine "kahvaltıdan sorumlu aile bakanı" olarak mutfağa geçtim ve bu patatesli omleti yaptım.

Bildiğimiz patatesli omletlerden farkı ise, patateslerin kızartmaya gerek olmadan, azcık zeytinyağı ve su ile pişirilmesi.



Ne lazım?

4 orta boy patates, küçük küpler halinde doğranmış
4 yumurta
2 tane yeşil biber
4 tane taze soğan
Nane-maydonoz
Zeytinyağı
Tuz
Karabiber
Üzeri için kaşar peyniri


Nasıl yaptım?
1- Patatesleri teflon tavaya alıp, üzerine 3 çorba kaşığı zeytinyağı, 4 çorba kaşığı su ve 1 çay kaşığı kadar tuzu ekledim. Kapağını kapatıp, orta ateşte pişirdim. 
2- Bir yandan da yeşil biberi, taze soğanları ve yeşillikleri doğradım. 
3- Patatesler pişip hafif kızarmaya başlayınca, yeşil biber ve taze soğanın beyaz kısımlarını ekleyip 1-2 dakika daha ateşte karıştırdım.
4- Yumurtaları çırpıp, yeşillikleri ve taze soğanın yeşil kısımlarını ekledim. Patateslerin üzerine döktüm. 
5- Yumurtaların her patatese değmesini istediğim için hafifçe karıştırıp yavaya düzgünce yaydım. 
6- Omletin alt tarafının çıtır çıtır, üst tarafının ise yumuş yumuş olması için, ocağın kuvvetini biraz artırmak lazım. Bu esnada tavanın kapağını kapattım.
7- Pişmesine yakın kaşar peynirini serpip, 1 dakika daha kapağını kapalı tuttum. 
8- Kalıp gibi çıkan omleti, dilimleyerek servis yaptım.









24 Şubat 2012 Cuma

NEKTARİNLİ TERS YÜZ KEKİ


Geçen doğumgünümde, iş yerime çok güzel bir paket geldi. Minnoşum yememiş, içmemiş, düşünmüş, taşınmış, bilenlere danışmış, çok ünlü bloggerlar ile yazışmış ve bana Türkiye'de pek bulunmayan (veya zor bulunan) bir yemek kitabı getirtmiş: Dorie Greenspan, From my home to yours.

Başucuma koydum, her gece yatmadan okuyup durdum. Ne zamandır denemeyi istediğim ters yüz keki görünce de kafaya koydum. Taaa geçen yaz yapıp fotoğraflarını çekmiştim ama işten güçten yayınlamaya fırsatım olmamıştı. Kısmet bugüneymiş dostlar.

Ben biraz değiştirdim tabii, orijinal tarife Dorie Greenspan'in web sitesinden ulaşabilirsiniz. Ha ulaşamazsanız da söyleyin sevdiceğinize, uğraşsın emek versin, size bu kitaptan getirtsin :)



Ne lazım?

3-4 adet nektarin (soyulup, ince ince dilimlenecek)
1 cup un
1 çay kağığı kabartma tozu
1/4 çay kaşığı tuz
1/2 çay kaşığı tarçın
14 kaşık tuzsuz tereyağı
1 cup'tan 2 çorba kaşığı eksik şeker
2 yumurta
1/3 cup süt
Birkaç damla Dr.Oetker vanilya aroması (eğer yoksa anam-babam usulü şekerli vanilin kullanabilirsiniz)
Üzerine parlaklık vermek için reçel suyu (ben şeftali reçeli kullandım)




Nasıl yaptım?

1- Fırını 180 dereceye ayarlayıp ısıtmaya başladım. Küçük yuvarlak kalıba pişirme kağıdı yaydım.
2- 6 kaşık tereyağını ve 6 kaşık şekeri tavaya alıp erittim. Bu karışımı kalıbıma döktüm.
3- Tereyağlı karışımın üzerine, soyup dilimlediğim nektarinleri dizdim.
4- Diğer tarafta un, kabartma tozu, tarçın ve tuzu karıştırdım. Eleseniz iyi olur ama ben nedense bu ayrıntıyı hep atlıyorum, olaya dan dun giriyorum her seferinde!
5- Geri kalan 8 kaşık tereyağını çırpmaya başladım. Eritmeden çırpıyoruz burada, yumuşak tereyağını kremsi kıvama getiriyoruz. Üzerine kalan yarım cup şekeri koyup bir dakika daha çırptım.
6- Yumurtaları ve vanilyayı ekleyip biraz daha çırptım.
7- Mikserin hızını düşürüp, önceden karıştırdığım kuru malzemelerin yarısını ekledim.
8- Sütü de ekleyip kalan kuru malzemeleri de kaba boşalttım. Un görünmeyene kadar çırpmaya devaö ettim. Yani yaklaşık 1dk daha.
9- Kek karışımını nektarinlerin üzerine yaydım. Kek karışımı biraz katı oluyor, endişeye gerek yok, bu normal bir durum. Spatula ile iyice yaydıktan sonra artık fırına koyabiliriz.
10- Kekin üzeri altın sarısı bir görünüm alıp, içine soktuğumuz kürdan temiz çıkana kadar pişirmek lazım. Yaklaşık 40-45 dakika sürebilir.




11- Fırından çıkınca bir 5 dakika bekleyip, çok soğutmadan ters çevirdim. Üzerine de reçel suyunu sürdüm. Reçel suyu yerine sıcak suyla karıştırdığınız toz jölelerden de sürebilirsiniz.
12- Vanilyalı dondurma ile servis edilirse, akıllara zarar olabilir.






19 Şubat 2012 Pazar

   BABİŞİN YUMİŞ EKMEĞİ




Babamla 2 yıldır iyice ekmek yapmaya sardık. Yani 2 yıldır dışarıdan hemen hemen hiç ekmek almıyoruz... Pardon almıyorduk! 

Taa ki bizim ekmek makinasının karıştırma bıçakları esrarengiz şekilde kaybolana kadar! Mutfağı geçtik, odalara kadar baktık da bulamadık. Esse sen nasıl bir markaymışsın, nasıl ziyan bir servisin varmış ki, ufacık bıçaklar kaybolunca koskoca Essenso ekmek makinamızı kullanamaz olduk. Çıkarıp bize 2 bıçak veremedin.

Dışarıdan aldığımız ekmeklere alışmaya çalışırken, sıcak ekmek kokusunu unutmaya çalışırken,  o tadı başka ekmeklerde arayıp dururken günler günleri kovaladı. Koskoca 3 ay geçti, artık yeter dedik ve bir haftasonu tesadüfen Arçelik ekmek yapma makinasını gördük. Baktık iki tane haznesi var, siparişi verdik gitti. 

Oooh artık gelsin tam tahıllılar, çavdarlar, köy ekmekleri... Bir mutluyuz bir mutluyuz :) Sanki dünyanın en önemli aletine sahip olduk. Hem de karıştırma bıçakları bizim eski Essenso ekmek yapma makinasına da uyuyor!

Normalde biz de marketlerden hazır unlardan alıyorduk. İçinde maya olan veya olmayan versiyonların hepsini denedik. Başarısız da olduğumuz oldu, çok nefis sonuçlar da aldık. Deneye deneye kendimize özel tarifimizi bulduk. Babam buldu yani.

Geçenlerde babam Suadiye Ekmek Fırını'ndan un istemiş. :) Bu ekmek yapma mevzusu bizim için önemli olay a dostlar. Saolsunlar bir poşet dolusu vermişler. Para mara da almamışlar. İşte buradaki bu mahalle kültürünü seviyorum yahu! 



Cumartesi sabahı hemen unumuzla işe koyulduk. Bu tarifi başka yerde okuyabileceğinizi sanmıyorum. Çünkü dediğim gibi deneye deneye bulunmuş bir reçete...



Ne lazım?

4,5 cup ekmek unu (fırından veya marketten alacağımız mayasız herhangi bir ekmek unu olabilir)
320 ml sıvı:

 - 1 çorba kaşığı zeytinyağı
  - 2 çorba kaşığı yoğurt
  - Üzerine su eklenecek
2 çay kaşığı tuz (eğer ekmek ununuz tuz içeriyorsa, ekstra tuz eklemeyin)
4 çay kaşığı toz şeker

2 çay kaşığı Dr.Oetker instant maya
Birkaç damla limon suyu

Not: Bu malzemeler ile bir büyük somun yapabilirsiniz. Yani tek hazneli bir makinaya hepsini koyabileceğiniz gibi, iki hazneli makinaya da paylaştırabilirsiniz.



Nasıl yaptık?

1- Önce ekmek bıçaklarının takıldığı milleri zeytinyağı ile hafifçe yağlıyoruz, sonra bıçakları takıyoruz. (sonradan kolay çıkması için)
2- Ölçü kabımıza yoğurt, zeytinyağı, tuz ve şekeri koyuyoruz. Sonra üzerini 320 ml'ye gelecek kadar  oda sıcaklığında su ile tamamlıyoruz. Tüm sıvıları iyice karıştırıyoruz. 
3- Sıvı karışımını ekmek makinasının haznesine boşaltıyoruz.
4- Üzerine unumuzu koyuyoruz.
5- Unun ortasını açarak instant mayayı ekliyoruz.
6- Mayanın üzerine 2-3 damla limon damlatıyoruz.



7- Ekmek yapma makinasının STANDART ayarını seçip düğmeye basıyoruz. (Bu ayar yaklaşık 3 saat 20 dakikalık bir programdır)
8- Çok sıcakken dilimlemek olmaz. Biraz ılımasını veya soğumasını bekleyip dilimliyoruz. Sonra afiyetle yiyoruz. 



25 Nisan 2011 Pazartesi

TERİYAKİ SOSLU VE TAZE KİŞNİŞLİ SOMON 
VE SEBZELİ NOODLE


İş yerinde taşınma-büyüme telaşı, yeni arkadaşlar, yeni müşteriler, yeni gelişmeler... Yeni bir yer, yeni masa, açılmayı bekleyen koliler, düzenlenmesi gereken dosyalar arasında bir yandan hepsi acil olan işler...
Yazmadığım için yemek yapma eylemlerim bitti sanılmasın.
Tabii ki devam ediyorum.
Lakin bir yandan işteki eylemlerim de devam ediyor ve onu erteleme şansım tabii ki olmuyor.
Haftasonu ise aileyle zaman geçir, arkadaşlarla buluş derken zaman göz açıp kapayana kadar geçiveriyor.
Dün arkadaşlarla yaptığımız "Paella & Sangria Night"ın ardından hızımı alamayarak geceyi "Canım Ciğerim"de dürüm yiyerek noktalamıştım.
Bu yediklerimin ertesi gün bile beni idare edeceğini düşünenler yanılıyor. İçimden fışkıran noodle ve somon balığı isteğimle akşamüstü 16:00 sularında Miyaw'ı aradım.
Hiç üşenmedik hemen marketin yolunu tuttuk.
Marmara Forum'daki Carrefour çok takdir edilesi. Ne ararsak bulduk, hatta fazlasını da.
Eve geldiğimizde hava kararmaya başlamıştı. Bu koşullara rağmen fotoğrafları çok nefis çeken Miyaw'ı öper, sevgilerimi sunarım.
Umarım dün ayıla bayıla yediğimiz paelladan da en kısa zamanda yaparız.


Ne lazım?

4 parça somon balığı (her biri yaklaşık 250 gr idi. Pullarının iyice temizlenmiş olmasına dikkat etmek gerekiyor)
50 ml teriyaki sos (ben Amoy marka kullandım)
Taze kişniş
Yarın kahve finacı kadar riviera zeytinyağı
Taze çekilmiş karabiber
1 tane defne yaprağı


Sebzeli Noodle için ne lazım?

1 paket noodle (350 gr, egg noodle)
1 paket kestane mantarı
1 adet renkli biber
2 adet chili biberi
1 adet yeşil köy biberi
1 adet bostan kabağı
1 adet havuç (rendeledim)
1 kök rezene
1 adet kuru soğan
1 sap taze sarmısak (kuru da kullanabilirsiniz)
7-8 adet baby mısır
75 ml soya sosu (ben Kühne marka kullandım)



Nasıl yaptık?

1. Somon balıklarını zeytinyağı, taze çekilmiş karabiber, defne yaprağı ve teriyaki sosun yarısı ile marine ettik.
2. Tüm sebzeleri ince uzun (jülyen) doğradık.
3. Wok'ta önce soğan ve sarmısakları, ardından biberleri, sonra mantarları soteledim. Şimdiki aklım olsa mantarları ayrı bir yerde soteleyip sonradan eklerdim. Zira suyunu bırakarak diğer sebzeleri yumuşatıyor.
4. Rezene, kabak ve havuçları da ekleyerek sotelemeye devam ettik. Ateşten almaya yakın soya sosunu ekleyerek bir kenara aldık. Sebzelerin çok pişmeden diri kalmasına dikkat etmek gerekiyor.


5. Yaklaşık 1 saat zeytinyağı ve teriyaki soslu karışımda bekleyen somon balıklarını kızdırılmış teflon tavada önlü arkalı pişirdim. Çok çabuk pişiyor ve fazla da koku yapmıyorlar. Bu arada balıkların derileri pişerken kendiliğinden balıktan ayrıldı.
6. Bir yandan da noodleları kaynayan suya attım. Yaklaşık 9-10 dakika haşlayıp süzmek gerek. Süzdükten sonra soğuk sudan geçirdik.


7. Woktaki sebzeleri tekrar ateşe alarak, noodlelar ile birkaç dakika karıştırdık.


8. İki tarafı da iyice kızaran somonları ve sebzelerle karışan noodleları servis tabaklarına aldık.
9. Tavada kalan yağ ve sosun üzerine kalan teriyaki sosunu ve doğranış taze kişnişleri de ekleyip birkaç dakika pişirdik. Bu sosu somonların üzerine gezdirdik.


10. Yanına birkaç parça da zencefil turşusu koyduk.
11. Ohh çok da güzel oldu, pek de güzel oldu.



12 Ocak 2011 Çarşamba

ZENCEFİLLİ YENİ YIL KURABİYESİ 
 HER YENİ YIL, YENİ BİR BAŞLANGIÇ MI?



2010 garip bir yıldı benim için.
Düşündüm de çok şanslı bir yıl değildi. Dört ayağımın üstüne düştüğüm olmadı pek. Kıl payı oldu hep, çabala, uğraş, zorla, ayyy şiştim!

Çok şükür büyük bir şanssızlığım da olmadı ama.
Önceden daha hamdım; 2010'da biraz piştim. Düştüm kalktım. Nelerden vazgeçebilirsin dedikleri zaman kesinlikle söyleyemeyeceğim şeylerden vazgeçtim. Vazgeçmeyi öğrendim ben.
Bir de nelerden vazgeçilmemesi gerektiğini. Yok yok bunu daha tam öğretemediler :)

Geçen zamanı yakalayamayacağımı öğrendim mesela. Ve ne yazık ki zamanın çok hızlı geçtiğini...
14 kilo verdim; galiba bu seneki en büyük başarım buydu.
İşimde de piştim biraz. Kendi ayaklarımın üstünde daha güvenli duruyorum artık. Elden düşme tarafından araba bile aldım, söylemiştim önceden, değil mi?

Elimde avucumda bu saydıklarımdan, bir avuç gerçek arkadaşımdan ve ailemden başka bir şey yok hala. Bu sonuçlara bakılırsa geçen seneden beri çok da fazla yol alamadım mı acaba?
2010 bana bol gözyaşı, bol kahkaha, bol kafa karışıklığı verdi.

İşte böyle geçti gitti...

Yeni bir yıl, yeni umutlar getirsin. İnsan elinde hiçbir şey olmadan dayanıyor da, umudu olmadan dayanamıyor. Bu yüzden dileğim budur hepimiz için.

Yeni yıl bize umutlarla gelsin. Gelsin ki gülümsemeye, çabalamaya devam edelim. Düştüğümüz zaman kalkıp devam edelim, her seferinde biraz daha güçlenerek.

Umut edelim ki yeni bir yıl ile beraber yeniden başlayabileceğimize inanalım. Sahi ya, inanırsak olur mu?

Minnoş blogumuza ilgimiz eksik olmasın mesela :) Paylaşmanın değerini hatırlayalım.

Paylaşma demişken...

2011 güzelliklerle başladı. Bir sürü hediyem oldu. Uzun zamandır hediye almamıştım, nasıl bir moral kaynağıymış meğerse :)

Kara bulutları dağıtma vaktinin geldiğinin göstergesi işte! "Eeeeh" dedim, "gidin artık tepemden!"

Böyle dedim diye gider mi ki...?

2010'un son sabahında ajansta süper bir kahvaltı sofrası kuruldu. Galiba ilk defa müşterilerimiz çalışırken biz çalışmadık; egomuzu tatmin ettik resmen yahu, güzel bir duyguymuş :)

Ben o son günü günün anlam ve önemine uygun bir paylaşımla kapattım. Tüm kurabiye canavarlarına duyurulur; gururluyum, mutluyum, alkışlarla yaşıyorum :)

Ne lazım?

200 gr Sek marka tereyağı
1/2 su bardağı şeker
1/2 su bardağı üzüm pekmezi
1 yumurta
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 tatlı kaşığı tarçın
1 tatlı kaşığı toz zencefil
Aldığı kadar un

Glazür için:
1 yumurta akı
1 çay bardağı pudra şekeri (kıvamına göre daha fazlası gerekebilir)
1 çay kaşığı kadar limon suyu

Nasıl yaptım?

  • Oda sıcaklığında tereyağı, pekmez, şeker  ve yumurtayı kremsi kıvama gelene kadar çırptım (Aslında hamurlarda soğuk tereyağı bıçakla bölünerek kullanılır, ama ben sonrasında dolapta bekletmeyi tercih ettim).
  • Tarçın, zencefil, kabartma tozunu da ekleyip yavaş yavaş unu eklemeye başladım.
  • Kulak memesi kıvamına gelince, streçleyip buzdolabına koydum; yaklaşık 1 saat beklettim.
  • Hamuru 3'e ayırıp merdaneyle yarım santim kalınlığında açtım ve kurabiye kalıpları ile kestim. Kurdele bağlamak istediğim kurabiyeleri tepsiye aldıktan sonra, tahta kaşığın arkası ile deldim.
  • Pişirme kağıdı koyduğum tepsiye dizerek, 170 derece fanlı fırında yaklaşık 15 dakika pişirdim. Burada dakikayı dikkate almayın, fırından fırına değişir. Kenarları hafif pembeleşmeye başlayınca fırından çıkarmak gerekiyor.

Glazür için: 
  • Yumurta akını bir cimcik tuzla kar gibi olana kadar çırptım. 
  • İçine limon suyu ve pudra şekerini ekledim. Benim pudra şekerim biraz az geldi, çok akışkan oldu. Kaşık kaşık pudra şekeri eklemeye devam ettim o yüzden. 
  • Soğumuş kurabiyeleri bu glazüre batırdım. Hemen üstüne renkli minik süsleme şekeri tabağına atıverdim.
  • Şekerle süslemediklerimi ise Dr.Oetker'in renkli süsleme tüpleri ile süsledim. (Balığın gözü mesela)
  • İtiraf ediyorum, kurdeleleri de annem bağladı ben glazür ile uğraşırken :)




3 Ekim 2010 Pazar

KURU SEBZE DOLMASI



Ben geldim.
Nihayet uzun bir aradan sonra tekrar buradayım.

Yokken neler oldu?
Gece gündüz demedim çalıştım...
Karşılığında kendime araba hediye ettim.
Berfu'muzu evlendirdik. Yazılara ara verme sürecinin başlaması o yoğunluğa denk gelir hatta...
Düğün öncesi kına için Mersin'deydik. Düğün için İstanbul'a geri döndük.
Eren'imizi evlendirdik; Adana'ya gittim.
Bayramda Mersin'deydim.
Gonca'mızı evlendirdik; Adana'ya gittim.
Koskoca yaz tatilinde sadece bir haftasonu Bozcaada'ya gittim; tatil bu yani.
Biraz daha kilo verdim. Böylece toplam 12 kiloya ulaştım, yuppi!
Sonra bir haftasonu iş için Sapanca'ya gittim.
Durumdan da anlaşılacağı gibi boş kaldığım her an dinlendim veya nefes almak için kendimi dışarı attım.


Bir düşündüm de, birkaç aylık yaz mevsimi içine bayağı fazla ufak gezi sığdırmışım. Ailece gezmeyi çok severiz zaten; yurdumdaki her memleket bizim için bir değer, her insandan öğrenecek bir şey var.
Acayip de kolay adapte oluruz. Evlerindeki keyifli sofralarına davet ederler.
Annemler Batman'dayken öğrendiğim bir yemek...
Çok da zahmetlidir aslında; ama madem bu kadar arayı açtım, abidik kubidik bir şey yapmayayım dedim.
Ön hazırlık, fotoğraflar, fotoğrafların düzenlenmesi, pişme süresi derken tüm günümü aldı.
Ama bence değdi.


Ne lazım?
Yaklaşık 50 adet kurutulmuş sebze (Patlıcan-kabak-biber)
1/2 kg kuzu eti (kıvırcık kuzudan, böylece kokmuyor. Minik minik doğradım)
1 demet taze reyhan
1 demet maydonoz
2 soğan
6-7 diş sarmısak
7-8 tane yeşil biber ( Ben tombul köy biberlerinden kullandım)
1 tane domates
1 su bardağı pirinç
1 çorba kaşığı acı biber salçası
1 çorba kaşığı domates salçası
1 tatlı kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı pul biber
1 tatlı kaşığı tuz
3 çorba kaşığı nar ekşisi
1/2 su bardağı zeytinyağı (Yağlı güzel oluyor hiiiç laf etmeyin!)



Nasıl yaptım?

1. Kuru sebzeleri ayrı ayrı 15'er dakika suda haşladım. Süzüp, soğuk sudan geçirdim.
2. Tüm iç malzemelerini minik minik doğrayıp karıştırdım.
3. Üzerlerinde biraz boşluk bırakarak gevşek gevşek doldurdum. Sebzelerin ağızlarını kapatıp tencereye dizdim.
4. Üzerine ağırlık yapması için tabak koyup, tencerenin yarısına kadar su koyup pişirdim.
Pişmesine yakın da Batman'dan getirdiğim tane sumaklardan bir avuç kaynatıp, sumak ekşisini de tencereye döktüm.
5. 5 dakika daha pişirip altını kapattım.

30 Mayıs 2010 Pazar

HAVUÇLU MUFFIN



Her doğum günümde garip bir duygu kaplar içimi. 1 yaş daha yaşlanmanın hüznü filan değil ama; sanki o gün her günden farklı olmak zorundaymış gibi; saatler avcumun içinden kayıyormuş gibi...  Eğer güzel şeyler olmazsa o gün boşa gidecekmiş de 1 yıl daha beklemek zorunda kalacakmışım gibi!

Çok özenirim o yüzden. Daha önce giymeyip özel zamanlara sakladığım veya kendime gerçekten yakıştırdığım güzel kıyafetlerimi giymeye çalışırım. Daha önce hiç gitmediğim ama merak ettiğim yerlere gitmeye çalışırım. Daha önce yemediğim ilginç şeyleri yemeye çalışırım.

Kendime başka nasıl türlü bir ödül verebilirim? Nasıl kendime sürpriz yapabilirim, şaşırtabilirim?

Kalabalık kutlamaları da sevmem mesela. Çünkü o kadar çok insanı memnun etmekle uğraşmak istemem; onlarla ilgilenmek istemem açıkçası. Benim günüm o gün yahu, kimseyle uğraşamam, kendimle ilgilenmeliyim! Önemli olan insanlar değil, mekan da değil aslında; ben o gün nerede ve kiminle olmak istiyorsam öyle olması...

Geçen Salı doğum günümdü.
Aynen anlattığım gibi 3 kişilik bir parti kurguladım.Ben, Miyaw, Boncuk...
Boncuk benim 12 yaşımdan beri arkadaşımdır; yıllar sonra izini sürüp bulduğum. İyidir hoştur. Kötü gün dostudur. Bu güzel günümde yanımda olmaması önemli değildir. Yine de kendisine bir çift lafım mevcuttur.

Mekanın önemli olmasına bozulup gelmeme kararını bana mail atmak suretiyle bildirdi. Çok kurumsaldır da kendisi :)
Şu an açıklıyorum; pişman değilim :) Seni memnun etmeye uğraşmadığım için pişman değilim, çünkü benim günümdü o gün. Tıpkı senin doğum gününde sen kendini özel hissedesin diye uğraştığım gibi, senden de aynı şeyi beklediğim için ise çok üzgünüm. Sen sanırım İstanbul'lu oldun artıkın. Ben hala Çukurova'lıyım, kafam ve kalbim öyle çalışmakta.

Hala iki elin parmaklarını geçmeyen sıkı dostlarımdan lafımı esirgemiyorum, kendimi kasmıyorum onların yanında; yani kendim oluyorum. Birşey söylemek istediğimde zırt diye söylüyorum mesela; mail atmıyorum. Ve galiba onlardan da aynı samimiyeti bekliyorum.
Israrla bekliyorum yahu! Yılmadım yani!

Beni yalnız bırakmayan ve bilumum şımarıklıklarıma ses etmeyen kadim dostum Miyaw'a da teşekkür ediyorum. Nereye gittiğimizi ve ne yediğimizi merak edenler için Miyaw'dan gelsin; yıkılmadık ayaktayız
Genel konseptten de oldukça saptım farkındaysanız :)

Öhöö öhööm evet efendim bugün sizlerle bol cevizli, mis gibi tarçın kokulu, bir o kadar da sevimli minnoş minnoş muffinler yapacağız... Yani ben yaptım da siz de yapın diye diyorum :)



Ne lazım?

3 yumurta
1,5 bardak şeker
1 adet rendelenmiş havuç
2 bardak un
1/2 bardak sıvı yağ
1 bardak süt
1 bardak dövülmüş ceviz
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu

Nasıl yaptım?

1. Yumurta ve şekeri çırptım. Bembeyaz oldu.
2. Kalan sıvı malzemeleri ekleyip biraz daha çırptım.
3. Tüm kuru malzemeleri ekleyip biraz daha çırptım.
4. En son havuç ve cevizi ekleyip azcık karıştırdım.
5. Küçük muffin kalıplarına paylaştırarak 180 derece önceden ısınmış fırında pişirdim.
6. Yerseniz kilo alırsınız. Yapın ama yemeyin.